Ana içeriğe atla

Roma: Tarihte bir yolculuk

     Bu şehre 2 yıl içinde ikinci kez gitmek çok heyecanlandırdı beni. 2800 yıllık şehir Roma'ya yolculuğumuz İstanbul'dan 2 saat 40 dakika sürdü. Pasaport işlemlerimizi yaptırdıktan sonra Fiumicino Havaalanı'ndan Termini'ye 1 saatlik bir sürede ulaşıyoruz. Biz 5,90 Euro ödeyerek servis otobüsü kullandık fakat metro ve taksi alternatifleri de mevcut. Bu arada Termini, Roma'nın merkez tren istasyonu. Buradan İtalya'nın her yerine tren seferleri mevcut. Ayrıca çevresinde çok sayıda otel bulunmakta. Bizim otelimiz Termini'ye 10 dakikalık yürüme mesafesindeydi.

     Otele yerleştikten sonra hiç vakit kaybetmeden Kolezyum'un yolunu tutuyoruz. 15 Ekim -15 Şubat tarihleri arasında 15.30, kapanış ise 16.30'da. Giriş ücreti Kolezyum ve Roma Forum 12 Euro. Aynı bilet 2 gün geçerli. Biz de Roma Forum'u vaktimiz olmadığı için ertesi güne bırakıyoruz. Sabah saatlerinde uzun kuyruklar olan girişte öğleden sonra çok da beklemiyoruz ve yaklaşık 1,5 saatlik bir süre kalıyor bize bu muhteşem yapı için.

Kolezyum
     M.S 72 yılında yapımına başlanan Kolezyum 8 yılda tamamlanmış. Gladyatör dövüşleri için kullanılan yapıda, kanallar vasıtasıyla getirilen sularda deniz oyunlarının yanı sıra çeşitli gösteriler yapılıyormuş. Bugün hala dimdik ayakta duran Kolezyum, gezenleri oldukça etkiliyor.
Biz de burada son dakikaya kadar kalıp tarihi yapının tadını çıkarıyoruz.
Kolezyum

Zafer Takı ve Kolezyum
Zafer Takı














     Dışarıda da fotoğraflarımızı çekip Vittorio Emanuele II Abidesi ve Piazza Venezia'ya yürüyoruz. Anıt 1885-1911 yılları arasında Birleşmiş İtalya Krallığı'nın ilk kralı Vittorio Emanuele anısına inşa edilmiş. Saf mermer kullanılan ve görkemli heykellerle yüksek merdivenlerin bulunduğu yapı çok etkileyici. Dilerseniz ücretini ödeyip asansörle anıtın üstünden Roma manzarasını da görebilirsiniz.



Vittorio Emanuele II Abidesi
 
Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi)
Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi)
     Daha sonra Piazza Venezia'dan geçip Fontana di Trevi yani bizdeki ismiyle Aşk Çeşmesi'ne gidiyoruz. Burası her zamanki gibi iğne atsanız yere düşmeyecek şekilde. Kimi fotoğraf çekiliyor, kimi tekrar Roma'ya gelme umuduyla çeşme önündeki suya bozuk para atıyor. Ben daha önce para atmadım ama yine gittim, sizin de paranız boşa gitmesin :) Kimi de sadece oturup etrafı izliyor.


      Biz de iyice acıktığımız için fotoğraflarımızı çekip hedefimizdeki pizzacı Luna Caprase'nin yolunu tutuyoruz. Burayı işleten Mısırlı abimiz oldukça sıcakkanlı ve yardımsever biri. Pizzaları da fena sayılmaz. Helal pizza düşünenler için alternatif olabilir.

     Pizzalarımızı yiyip karnımızı doyurduktan sonra İspanyol Merdivenleri'ne yürüyoruz. Ama ne yazık ki tadilat var ve merdivenlerin olduğu bölüme geçmek yasak. Neyse ki daha önceki gelişimde gezebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Ardından Popolo Meydanı'na gidiyoruz ve pizzacımızın tavsiyesi üzerine Canova isimli cafede sütlü kahvelerimizi yudumluyoruz. Piazza del Popolo'da Mısır'dan getirilmiş bir dikili taş ve heykeller bulunuyor. Meydan girişinde Santa Maria dei Miracoli ve Santa Maria in Montesanto kiliseleri yer alıyor. Ayrıca meydan Babuino, Corso ve Ripetta caddelerinin birleştiği nokta. Ertesi gün yoğun bir gezi programı bizi beklediği için bugünlük bu kadar yeter deyip otelimize gidiyoruz.

Popolo Meydanı

Popolo Meydanı
 









 

    Sabah erkenden kalkıp yakındaki cafede kruvasan ve kahveyle kahvaltımızı yapıyoruz. Ardından Vatikan'a gitmek için Vittorio Emanuele durağından metroya binip Ottaviano'da iniyoruz. Kısa bir yürüyüşün ardından dünyanın en küçük devletlerinden olan Vatikan'a varıyoruz. Hiç vakit kaybetmeden Hristiyanlığın en büyük kilisesi San Pietro Bazilikası'na giriyoruz. 60 bin kişilik bu devasa yapı oldukça görkemli.
San Pietro Bazilikası
San Pietro Bazilikası
                                                                                                                             
       İçeride birkaç ayini izledikten sonra hedefimiz Romayı tepeden izlemek için bazilikanın zirvesi. Eğer bizim gibi  8 Euro verirseniz 171 basamaklık bir yüksekliği asansörle, geri kalanını da yürüyerek çıkıyorsunuz. Ben kendime güveniyorum diyorsanız (bence o kadar güvenmeyin:)) tamamını yürüyerek de çıkabilirsiniz ancak tercihiniz bu yönde olursa ücret 6 Euro. Yukarıda tüm Roma ayaklarınızın altında kalıyor ve doyumsuz bir manzara sizi bekliyor.

San Pietro'nun üstünden Vatikan ve Roma
Vatikan
Papa'nın pazar ayininde San Pietro Meydanı böyle oluyor.
      Fotoğraflarımızı çektikten sonra turumuza devam etmek için dar merdivenlerden aşağı iniyoruz. Bir süre de San Pietro Meydanı'nda dolaşıp Castel Sant'Angelo'ya yani Melekler Kalesi'ne gidiyoruz.

Castel Sant'Angelo (Melekler Kalesi)
     II. yüzyılda inşa edilen Castel Sant'Angelo Cem Sultan'ın tutulduğu kale aynı zamanda. Bir dönem papaların evi olarak kullanılmış. Vatikan'dan buraya papanın tehlike anında kaçabilmesi için bir gizli geçit de bulunuyor. 10 Euro giriş ücreti olan kalede askerî müze de ziyaretçilerini bekliyor. Melekler Kalesi'nden Roma, Vatikan, Tiber Nehri'ni çeşitli açılardan görebiliyorsunuz. Ayrıca ''Roma Tatili'' filmindeki Tiber Nehri'nde geçen bölüm kalenin karşısında çekilmiş.

Kaledeki askerî müzeden  silahlar
Castel Sant'Angelo'dan Roma manzarası
Castel Sant'Angelo'dan Vatikan
     Castel Sant'Angelo'yu gezdikten sonra sıradaki hedefimiz Navona Meydanı. Tiber Nehrinin kenarından Şubat ayında güzel havanın tadını çıkararak yürüyoruz ve kısa bir süre sonra Navona'ya ulaşıyoruz. Çok güzel bir meydan olan Navona'da dikili taş, heykeller, çeşmeler bulunuyor. Roma'nın buluşma noktalarından biri olan meydanda çok sayıda sanatçıyı da görüyorsunuz. İsterseniz burada portrenizi de yaptırabilirsiniz. Bizim gibi vakti kısıtlı olmayanlar için meydandaki cafelerde kahve içmek de oldukça keyifli olsa gerek. Meydana çıkan sokaklarda çok sayıda cafe ve restaurant da mevcut. Biz de iyice acıktığımız için bunlardan birinde öğle yemeğimizi yiyoruz.

Navona Meydanı
Navona Meydanı
     Yemeklerimizi yiyip enerji topladıktan sonra Panteon'a doğru yürümeye başlıyoruz. Kısa bir süre sonra bu mükemmel yapıya ulaşıyoruz. 2. yüzyılda inşa edilen Panteon çok iyi korunmuş ve hala dimdik ayakta. 43 metre çapındaki kubbesinin ortasında bir delik bulunmakta. Roma'daki en eski beton kubbeli yapı olan Panteon 7. yüzyıldan bu yana Katolik kilisesi olarak kullanılıyor. Ayrıca ünlü ressam ve mimar Rafaello'nun mezarı da burada.

Panteon
Rafaello'nun mezarı














     Panteon'dan sonra antik Roma'nın geliştiği merkez bölge olan Roma Forumu'na gidiyoruz. Burası yaşamın ve Roma'nın merkeziymiş. Binaları, tapınakları, meydanları ve anıtlarıyla Roma'da görülmesi gereken yerlerden ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca milattan önce 1000 yıllarında yaşamın başladığı sanılan Palatino Tepesi de buradan 40 metre kadar yukarıda. Forum ve Palatino Tepesini gezmek en az 2 saat sürüyor.

Roma Forumu
     Roma Forumu'ndan çıktıktan sonra yemek yemek için Circo Massimo'dan Trastevere bölgesine doğru yürüyoruz. Circo Massimo antik çağda hipodrom olarak ve çeşitli toplu eğlenceler için kullanılıyormuş.

Circo Massimo
     Yine yolumuzun üzerindeki Bocca della Verita'yı yani Gerçeğin Ağzı'nı görüyoruz. Ama önünde çok uzun bir sıra  olduğu için fotoğraf çekilmeden yolumuza devam ediyoruz. Ardından hedefimiz Trastevere'ye varıyoruz. Burası eski evleri ve sokaklarıyla insanı büyülüyor. Bir süre bu etkileyici atmosferde dolaşıyoruz. Aradığımız restoranı bulamasak da sahibi Makedonyalı bir Arnavut olan Vincello alla Lungaretta isimli bir mekana oturuyoruz. Fiyatları ortalamanın biraz üstünde olsa da yediğimiz makarnaların tadı damağımızda kalıyor. Yemeğimizin ardından otobüse binerek Termini'ye oradan da metroyla otelimize gidiyoruz.

Oldukça lezzetli makarnalarımız
     Hızlı ve yorucu bir Roma gezisinin ardından ertesi sabah saat 7.05'teki trenimizle gün ağarırken biz de Floransa'ya doğru ilerliyoruz.

         
 


     Yeni bir seyahat noktasında görüşmek üzere
     Hoşçakalın...




M&H KARA
seyahatkurtlari.blogspot.com


Yorumlar

  1. instadan geliyorum fotoğraflar çok güzelmiş ama en çok sekünün çektiğini beğendik :D

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toulouse gezi notları

         Hem arkadaşlarımı ziyaret etmek hem de gezmek amacıyla gittiğim Fransa'da tam 3 hafta kalmıştım. Açıkçası tamamen arkadaşlarıma bağımlı olduğum için plansız bir şekilde gezdim bu ülkeyi. O yüzden sistemli bir gezi yazısından ziyade bir gözlem yazısı yazıyorum bu sefer.          İlk olarak ülkenin güneyindeki arkadaşımın yaşadığı yer olan Toulouse'a uçtum ve  Garonne Nehri burada yaklaşık 9 günümü geçirdim. Havaalanı şehir merkezine arabayla 20 dk uzaklıkta. Toulouse Fransa'nın 4. kalabalık şehri olmasına rağmen oldukça sakin ve sessiz bir yer gibi geldi bana, orada yaşayan arkadaşım tatil mevsimine denk geldiğimi normalde o kadar da sakin olmadığını söylüyor. İkliminde bir Akdeniz havası hakim, bu da Toulouse'da yaşayan insanların, kuzey illerde yaşayanlara göre daha sıcak ve ılıman olmasını sağlıyor. Çok ülke gezmiş yabancı bir arkadaşımın söylediği bir söz vardı: " Sıcak yer, sıcak insan". Kaldığımız yer genel olarak yabancıların ikamet et

Beyaz Şehir Cezayir

Uçaktan Cezayir      Üç asır Osmanlı toprağı olarak kalmış, Afrika’nın en geniş yüzölçümüne sahip ülkesi Cezayir’e gitmek insanın zihninde birçok soru oluşturuyor. Acaba nasıl bir ülke, insanlar nasıl, Osmanlı’dan kalan ne, halk Türkiye’ye nasıl bakıyor? vb.             İstanbul’dan THY ile yaklaşık 3 buçuk saatlik bir uçuşun ardından Cezayir’e ulaşıyoruz.            Hava alanındaki işleyişteki yavaşlık dikkatimizi çeken ilk şey.            İşlemlerimizin ardından aracımıza binerek otele doğru yola çıkıyoruz. Hem hava limanında hem de takside konuşmaya çalıştığımızda İngilizce’nin burada pek de bir işe yaramadığını fark etmemiz uzun sürmüyor. Eğer burada iletişim konusunda sıkıntı çekmek istemiyorsanız Arapça veya Fransızca konuşabilmeniz gerekiyor.

İki güzel Alsas şehri: Colmar ve Mulhouse gezisi

  Sain Etienne Kilisesi reunion meydanı           Alsas- Loren bölgesinin 2. Büyük şehri olan Mulhouse’dayız.   Buraya Paris’ten yola çıkıp Besançon ve Dijon şehirlerini gördükten sonra uğruyorum ve yaklaşık 1 haftamı bu şehirde geçiriyorum. Bu şehre Türkiye’den direkt gelmek isteyenler İsviçre’nin Basel şehrine uçan uçaklara binmeli, Basel’den Mulhouse’arım saatlik bir tren yolculuğuyla ulaşabilirler. Hem büyük hem gelişmiş hem güzel ve bi açıdan sakin bir şehirdi. İlk gün yerleşip dinlendikten sonra gezimize Saint Etienne Protestan kilisesi nden başlıyoruz. Zaten bu kilise büyük bir meydanın ortasında bulunuyor( Reunion ). Karşısında rengarenk Mulhouse evleri ve kafeler, solunda City Hall meydanın ortasında atlı karınca bulunuyor. Kilisenin içerisinde farklı dinleri tanıtan resimler görüyoruz. Alsas-Loren tarih derslerinden hatırlayacağımız üzere Fransa ve Almanya arasında sürekli el değiştirmiş bir bölge, en son Fransa’nın elinde kalmış, bu yüzden biraz Fransız biraz Alman özellik