Ana içeriğe atla

Montpellier ve Perpignan gezi yazısı

Fransa’dan ve dahi yurtdışından son yazımızla karşınızdayız. İki Güneybatı Fransa şehri: Montpellier ve Perpignan. Mulhouse’dan trene biniyorum tren Lyon’da aktarma yapacak, Lyon’a indiğimde biraz vaktim var diye garın dışına çıkmış sandviç almıştım, sonra otomattan içecek alayım derken makine çalışmıyor yanıma Fransız bir kız geliyor Fransızca birşeyler söylüyor tabiki anlamıyorum, 2 haftayı aşkın süredir bu ülkedeyim “Fransızca bilmiyorum İngilizce söyler misiniz?” ricama red cevabı almaktan bıkmışım, makineyi söylüyordur deyip kafamı sallayıp trene gidiyorum, kompartıman da garın öteki ucunda. Neyse gittim bi baktım bilet yok, sağa bakarım sola bakarım bilet yok. Görevliler İngilizce bilmiyor veya konuşmak işerine gelmiyor, sonra biri insaflı çıkıp İngilizce konuşuyor bileti bul gel almayız bulamazsan 70 euro para verip yeni bilet alacaksın diyor, insaf dediğim de o yani. Kocaman garın öteki ucuna koşuyorum (umarım gar derken Haydarpaşa gibi minik bir şey hayal etmiyorsunuzdur devasa bir alan, Fransa ulaşımda tren daha yaygın haliyle) sonra çingeneye benzettiğim bir kadın eli bileti sallıyor matmazel diyerek ah canım bileti buldum koşuyorum ama 1 dk ile treni kaçırdık. Sonra bilet ofisine gidiyorum, ofisteki eleman ısrarla İngilizce konuşmuyor, turist olarak geldiğim her ülkenin dilini öğrenmek zorunda mıyım anlamıyorum. Tarzanca bir şeyler anlatarak tren go bilmem ne neyse düzenliyor yeni bileti 12 euro ek ödeme yapıyorum. Allah’tan bileti buldum zira yolculuğun sonuydu ve benim 70 eurom yoktu sanırım. Tamam bunu hallettik şimdiki sorunumuz beni karşılayacak arkadaşa ulaşmada. O zaman akıllı telefon yok veya var da bende yok whatsapp da yeni yayılmaya başlamış eski usul mesajla haberleşiyoruz, e ben hep arkadaşlarla dolaşmışım kartım yok. Gar da Arap veya Türk birini bulsam da derdimi anlatsam diye dolanıyorum ama bitki örtüsü Arap sonra türk olan bu topraklarda bir tane Türk veya Arap’a rastlayamıyorum. Fransız birinden telefon istesem başörtülü halimle kim bilir hakkımda ne düşünecek (birazda oradaki Cezayirlilerin taşkın olması hasebiyle pek iyi izlenim yok biraz da ırkçı olmalarından tabi) nitekim trene biniyorum, Fransız bir kadından rica ediyorum bildiğin kaçıyor, sonra karşıma orta yaşlı iki Fransız erkek oturdu, İngilizce biliyor musunuz sorusuyla giriş yaptım neyseki insanmış yardımcı oldu derdimi anlattım beni karşılayacak arkadaşa geç geleceğimi söyledim. Akşam Montpellier’e ulaşmam ile bu konu kapandı. Şimdi anı yazısı formatından gezi yazısına dönebilirim :D e bunları anlattım çünkü Fransa’ya giderseniz nasıl sorunlarla karşılaşabileceğinizin farkında olun :/ (beraber gezdiğim arkadaşlardan birine bu yazıyı gönderdim benden daha uzun süre orada yaşadı ve Fransızlar hakkındaki görüşlerime katılmadı :D siz yine de aklınızda bulundurun. Bence EMily in Paris dizisi iyi bir çözümleme Fransızlar hakkında) Fransa’da 9-10 şehir gördüm, her birinin mimari özellikleri farklıydı. Alsas bölgesi Alman mimarisine benzerken Toulouse ve Paris’in kendine has bir tarzı vardı. Montpellier ise ben bir Akdeniz şehriyim diyordu, Perpignan’ı ise İspanyol şehirlerine benzettim. Neyse bu şehrin sokakları dar yolları inişli çıkışlı, evlerinde açık krem rengi hakim. Gezmeye Comedie meydanından başlıyoruz. Şehrin kalbi burada atıyor :D meydana bakan cafelerden birinde kahve içiyoruz. Burası bir üniversite şehri dolayısıyla nüfusu oldukça genç, hatta Doğunun Limanları kitabındaki kahraman üniversiteye buraya geliyordu. Tıp Fakültesinin tarihinin çok eskiye dayandığı söyleniyor. Antigone'da bulunan nehrin kenarına kadar yürüyüp yine kafelerin birinde oturuyoruz oradan Polygone’a geçiyoruz, burada alışveriş yapılıyor, mimari olarak çok güzel.Bu iki yapı karşı karşıya ve yukarıdan bakınca anahtar şeklinde tasarlanmış. Sonra dar sokaklara atıyoruz kendimizi, hedefimiz Zafer takına ulaşmak, yolda farklı tarihi binalar görüyor kilisenin yanında bir orkestranın konserine denk geliyoruz. Zafer takından sonra Peyrou denilen bahçeye giriyoruz, burada kral 14. Louis’nin atlı bir heykeli ve teras şeklinde bir su kulesi var. Dar sokaklardan yürüyüp tramvaya biniyor kaldığımız eve gidiyoruz. Evin yakınındaki Cezayirlilerin işlettiği fast-food dükkanından Cezayir usulü taco alıyoruz. Akşam yarı Türk yarı Cezayirli olan Ayşe bize nane çayı yapıyor. Şehre 2 gece bir gün ayırmış oldum haliyle tam anlamıyla gezemedik. Dinlendirici huzur verici bir şehir olduğunu söyleyebilirim. Bir de gezmediğimiz bir kaç nokta var *Bu şehirde bir hayvanat bahçesi bulunuyor *Su kemerini görmelisiniz *Aslında şehrin bir de Akdeniz sahilinde bulunan bir kısmı var ama nüfus iç tarafta yoğunlaşıyor Ertesi gün Perpignan’a geçiyoruz. Burası maalesef paramızın tükendiği kısıtlı imkanlarla gezdiğimiz küçük bir şehir :D Mallorca krallığından kalmış bir saray var, içeride nedense biraz ürktüğümü hatırlıyorum, eski dinsel korkutucu filmlerin çekildiği mekanlara benziyordu :D.Neyseki yolda karşılaştığımız mimarisi çok hoş merdiven güzelliğiyle gerginliğimi alıyor. Sonra Le Castillet denilen kuleye gidiyoruz, ger.ekten İspanyol yapılarına daha çok benziyor. Daha sonra nehir kenarına gidip manzaranın tadını çıkarıyoruz. Aslında burası deniz kenarında bir şehir sahile inmek istemiştik ama cebimizde ancak Toulouse’a dönmek için tren parası var  bir de karnımızı ancak doyurmaya yetecek bir miktar. O yüzden Perpignan’ı burada noktalayıp Toulouse’a geçiyoruz ondan sonra 3 haftalık Fransa turumu tamamlayıp Türkiye’ye dönüş yapıyorum. to be continued

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toulouse gezi notları

         Hem arkadaşlarımı ziyaret etmek hem de gezmek amacıyla gittiğim Fransa'da tam 3 hafta kalmıştım. Açıkçası tamamen arkadaşlarıma bağımlı olduğum için plansız bir şekilde gezdim bu ülkeyi. O yüzden sistemli bir gezi yazısından ziyade bir gözlem yazısı yazıyorum bu sefer.          İlk olarak ülkenin güneyindeki arkadaşımın yaşadığı yer olan Toulouse'a uçtum ve  Garonne Nehri burada yaklaşık 9 günümü geçirdim. Havaalanı şehir merkezine arabayla 20 dk uzaklıkta. Toulouse Fransa'nın 4. kalabalık şehri olmasına rağmen oldukça sakin ve sessiz bir yer gibi geldi bana, orada yaşayan arkadaşım tatil mevsimine denk geldiğimi normalde o kadar da sakin olmadığını söylüyor. İkliminde bir Akdeniz havası hakim, bu da Toulouse'da yaşayan insanların, kuzey illerde yaşayanlara göre daha sıcak ve ılıman olmasını sağlıyor. Çok ülke gezmiş yabancı bir arkadaşımın söylediği bir söz vardı: " Sıcak yer, sıcak insan". Kaldığımız yer genel olarak yabancıların ikamet et

Beyaz Şehir Cezayir

Uçaktan Cezayir      Üç asır Osmanlı toprağı olarak kalmış, Afrika’nın en geniş yüzölçümüne sahip ülkesi Cezayir’e gitmek insanın zihninde birçok soru oluşturuyor. Acaba nasıl bir ülke, insanlar nasıl, Osmanlı’dan kalan ne, halk Türkiye’ye nasıl bakıyor? vb.             İstanbul’dan THY ile yaklaşık 3 buçuk saatlik bir uçuşun ardından Cezayir’e ulaşıyoruz.            Hava alanındaki işleyişteki yavaşlık dikkatimizi çeken ilk şey.            İşlemlerimizin ardından aracımıza binerek otele doğru yola çıkıyoruz. Hem hava limanında hem de takside konuşmaya çalıştığımızda İngilizce’nin burada pek de bir işe yaramadığını fark etmemiz uzun sürmüyor. Eğer burada iletişim konusunda sıkıntı çekmek istemiyorsanız Arapça veya Fransızca konuşabilmeniz gerekiyor.

İki güzel Alsas şehri: Colmar ve Mulhouse gezisi

  Sain Etienne Kilisesi reunion meydanı           Alsas- Loren bölgesinin 2. Büyük şehri olan Mulhouse’dayız.   Buraya Paris’ten yola çıkıp Besançon ve Dijon şehirlerini gördükten sonra uğruyorum ve yaklaşık 1 haftamı bu şehirde geçiriyorum. Bu şehre Türkiye’den direkt gelmek isteyenler İsviçre’nin Basel şehrine uçan uçaklara binmeli, Basel’den Mulhouse’arım saatlik bir tren yolculuğuyla ulaşabilirler. Hem büyük hem gelişmiş hem güzel ve bi açıdan sakin bir şehirdi. İlk gün yerleşip dinlendikten sonra gezimize Saint Etienne Protestan kilisesi nden başlıyoruz. Zaten bu kilise büyük bir meydanın ortasında bulunuyor( Reunion ). Karşısında rengarenk Mulhouse evleri ve kafeler, solunda City Hall meydanın ortasında atlı karınca bulunuyor. Kilisenin içerisinde farklı dinleri tanıtan resimler görüyoruz. Alsas-Loren tarih derslerinden hatırlayacağımız üzere Fransa ve Almanya arasında sürekli el değiştirmiş bir bölge, en son Fransa’nın elinde kalmış, bu yüzden biraz Fransız biraz Alman özellik