Ana içeriğe atla

İlmin Beşiği, Zarif Bir Endülüs Şehri Kurtuba (Cordoba)

       Üniversite'de kaldığım nadir derslerden biri Türk-İslam Sanatları Tarihi'ydi. Bu dersten kalan öğrenci sayısı oldukça fazla olduğu için yaz okulu açılmıştı. Aman Allah'ım ne gereksiz bir dersti hiçbir işimize yaramayacak mimarları,camilerin planlarını, mimaride kullanılan yapıların isimlerini, hatta camilerin sütun sayısını dahi ezberlememiz beklenmişti. Üstelik sanattan anlamıyor mimariye de hiç ilgi duymuyordum. Ama yaz okulunda tüm fakülteyi sallayan iki hoca yerine başka bir hoca girecekti ve ben onun da farklı olabileceğine ihtimal vermiyordum. Fakat hoca farkını ortaya koydu ve dersi görsellerle işleyeceğini bildirdi, bunun için birkaç öğrenciye sunum yapma, bazı öğrencilere de belirledikleri cami hakkında araştırma hazırlama ödevi vermişti. Ben sunum hazırlayanlardandım. İlk yapılacak sunumlardan biri de Kurtuba Cami ve EL-Hamra özelinde Endülüs mimarisi idi. ( Ne yazık ki bu sunumu yapan ben değildim) Kurtuba Camii ve El-Hamra hakkında sunum yapacak olan arkadaş iyi hazırlanmış, National Geographic'ten birkaç video ve yapımına dair animasyon indirmişti. Videoda konuşan araştırmacılar Kurtuba Camii'ndeki sütunlardaki matematiksel uyumdan, el-Hamra'daki müthiş işçilikten bahsederken benim kalbime Endülüs aşkının kıvılcımı atılmıştı. Sonuç olarak o ders bana sanatı ve mimariyi sevdirmiş, Endülüs'ü ölmeden önce görülecekler listeme ekletmişti. Daha sonra yüksek lisans ders döneminde İbn Hazm'ın ahlak isimli eseri hakkında ödev hazırlarken yeniden hissetmiştim kalbimde o aşkı. Sonra bu şehirde yaşanan aşkları da anlamak için yine İbn Hazm'a ait olan Güvercin Gerdanlığı kitabını bir solukta okuyuvermiştim. Artık bir hedefim vardı: Endülüs'e gidip buradaki alimler hakkında tez hazırlamak.
Kurtuba Camii
Çünkü Kurtuba bağrından nice alimler çıkarmıştı ki bu kadar alimi barındırmak başka bir şehre nasip olmuş mudur bilemiyorum. Eserleri bir müddet Avrupa'da tıp fakültelerinde okutulan İbn Sina Avrupalıların deyimiyle Avicenna, Aristo'yu Avrupa'ya tanıtan İbn Rüşd, Mutasavvıf İbn Arabi, Sosyolog İbn Haldun, Muhammed Gafıkî, İbn Hazm, İlk Robinson Crusoe tarzı roman olan Hayy bin Yakzan kitabının yazarı İbn Tufeyl, Yahudi bir alim olan ve Yahudi temel inanç öğretilerini belirleyen İbn Meymun, mütefessir Kurtubî bunlardan sadece birkaçıydı.

Puente romano de Cordoba
Kurtuba Camii
   






                                  Gezme tutkumuz ortak noktalarımızdan başlıcası olan eşime ilk konuşmalarımızda Endülüs'ü görme arzumdan bahsetmiştim, onun da gidip görmeyi en çok istediği yerlerden birinin Endülüs olduğunu öğrenmiştim. Nişanlandıktan hemen sonra biletlerimizi almış gezimizi planlamaya başlamıştık. Biletleri aldığımızdan beri  sürekli şafak sayıyordum iki şey için 1- düğünümüz 2- Endülüs gezimiz... Aylar haftaları, haftalar günleri kovaladı ve sayılı  gün çabuk olmasa da bir şekilde geçti. Artık Kurtuba'daydık... Guadalqivir nehri yanında kurulan Cordoba bir zamanlar Avrupa'nın en büyük şehriymiş. Endülüs döneminde şehrin nüfusu 1.000.000 iken şu an 320000 civarı. O zamanlar Avrupa şehirleri karanlıktayken Cordoba'nın kendine ait bir aydınlatma sistemi bulunmaktaymış. Bunun yanı sıra modern manada kanalizasyonları varmış. Skolastik çağı yaşayan Avrupa'da insanlar okuma yazma bilmezken Cordoba'nın köylerinde dahi okullar bulunuyormuş. Avrupa'nın ilk üniversitesinin burada kurulduğu söylenir, farklı ülkelerden öğrenciler buraya gelerek öğrendiklerini kendi ülkelerinde anlatırlarmış. Rönesans ve Reform hareketlerinin burada eğitim görenler sayesinde çıktığı söylenir.

Puente Romano ve Torre de la Calahorra




          Sevilla'dan Cordoba'ya gitmek için sabahın erken saatlerinde kalkan bir tren kullandık. Cordoba istasyonundan 15-20 dakikalık bir yürümeyle otelimize ulaştık. Otelimiz tam Kurtuba camiinin karşısında bulunuyordu. Bu yüzden konum itibariyle her yere ulaşımı kolay bir yerdeydi. Bavullarımızı bıraktıktan sonra gezimize ilk olarak Puente Romano denilen Romalılardan kalma köprüden geçerek başladık. Buradan geçmekteki amacımız Torre de la Calahorra denilen kuleye ulaşmaktı. Kuleye geldiğimizde içinin müze olduğunu öğrendik girsek mi girmesek mi diye düşünürken içimden bir ses bu müzede önemli şeylerin bulunduğunu söyledi. Bir kulaklık verdiler kulaklık girilen odanın sinyallerine göre yayın yapıyordu. İlk girdiğimiz odada dört balmumu heykelin bulunduğunu gördük bunlar İbn Sina, İbn Meymun, İbn Arabi ve X. Alfonso. Işık hangi heykelin üstünde yanmışsa o 1.ağızdan o kişilerin yaptıkları ve görüşleri aktarılıyor. Diğer odaya geçtiğimizde Endülüslüler tarafından icat edilmiş tıbbî araç gereçleri görüyoruz.


İbn-i Sîna ve İbn Arabî
Tıbbî araç ve gereçler
Müzik aletleri

El Hamra Sarayı Maketi
        Bir diğerinde Tepede bulunan el-Hamra sarayına daha alçaktan su iletmeye yarayan düzeneğin maketini görüyoruz. Bir diğer odada ise Endülüslülerin günlük hayatına dair  bir maket var, diğer bir yanda Kurtuba Camii'nde birbiriyle tartışan alimleri görüyoruz. Makete bir süre daldım ve içimden bir şeylerin aktığını hissettim, ben bu zamanda doğmalıymışım dedim. Sonra diğer bir odaya geçtiğimizde Endülüs müzik aletlerini görüyoruz. Kulaklığı çıkarıp odadaki müzik ziyafetini dinliyoruz. Odalar bitince merdivenler sizi kulenin tepesine götürüyor. Buradan güzel Puento Romano Köprüsü ve eski Cordoba'nın manzarası görüyorsunuz.

Puente Romano Köprüsü ve Cordoba

Calleja de las Flores
        Köprüden geri dönüp Cordoba sokaklarına dalıyoruz. Şimdiki durağımız Calleja de las Flores.. Bu sokağın resmini  bir çok fotoğrafta görmüşsünüzdür. Çiçekli dar sokaktan Kurtuba Camii'nin minaresi görülüyor. Ama biz yazın  kavurucu sıcağında gittiğimizden maalesef çiçek falan yoktu.  Sadece mavi saksılar ve yapraklar... Ama mevsiminde  geldiğinizde Cordoba'da ''evler arası çiçek bahçesi'' gibi  yarışmalar yapıyormuş ve normalde giremediğiniz yerlere bu  zamanlarda girip oy verilebiliyormuş. Ama ben çiçek görme  aşkımı bir kenara bırakmadım ve açık gördüğüm her yere  daldım. Bunların bir kısmı otel bir kısmı kafe idi sonra aa  yanlış gelmişiz deyip geri çıktık :D Tabi bunca koşuşturma  ve araştırma karnımızı acıktırdı. Gözümüze en güvenilir ve  en sevimli gelen yerde oturduk. Ve bu sırada çekik  gözlülerden oluşan bir kafile bizim kafeye geldi. Resim  çekme ve kafa dinleme hayalleri suya düştü :(
Gazpacho Çorbası

 Burada birimiz Endülüs bölgesine  has soğuk Gazpacho çorbasını  denerken diğerimiz zeytinyağlı sebze türlüsü yedi, yanında zeytin ikram ettiler ve Egeliler olarak Endülüs zeytinine tam puan verdiğimizi söyleyebiliriz. Burdan çıktıktan sonra çiçek aramaya, Beyaz evli dar Kurtuba sokaklarını arşınlamaya devam ettik. Çiçekli bahçe arayışlarımızdan birinde asık suratlı garsondan çekinip oturmak zorunda kaldık ve öğrendik ki her kuşu eti yenmiyormuş :D Neyse en azından kahveleri güzeldi :)

          Biraz daha sokak gezdikten sonraki durağımız Kurtuba Camii oldu. Caminin yapım emrini I. Abdurrahman verir. İnşasına 786 yılında başlanan caminin tamamlanması 200 yılı bulur. Dünyanın en çok sütununa sahip bulunan cami büyüklük olarak da 3. sırada yer almaktadır.

Kurtuba Camii

Mihrap
 Ahşap işçiliğinin bir örneği olan minberin yapımı 7 yıl sürer fakat şu sıralar maalesef kayıp. Mihrap ise at nalı şeklindedir ve altın yaldızla ayetler yazılıdır. Hrıstiyanlar şehri alınca kral V. Charles tarafından Papa'dan katedrale çevrilme izni istenir ve Papa izni verir. Katedral yapımında bazı sütunlar yıkılır, yapıldıktan sonra camiyi gören V. Charles çok üzülür ve " Böylesine güzel bir yapıyı böyle mahvedeceğinizi bilsem size izin verir miydim hiç? Bu yaptığınız katedralin dünyada pek çok eşi bulunur, ama bu caminin eşini bulmak pek mümkün değildir. Hakikaten camiyi gezerken gayr-i müslim görünümlü turistlerin bile katedral kısmından çok mihrap ve kubbenin bulunduğu kısma ilgi gösterdiğini gördük. Yalnız bu camide mescid kısmına giriş yasak, zaten girişte Müslüman olduğumuzu fark eden görevliler "burası artık cami değil içeride ibadet etmeyin olur mu?" diye uyardılar, caminin içinde de sürekli gözleri üzerimizdeydi biz tabi dalgasını çektik "bakııın biz aslında selfie çekmiyoruz ibadet ediyoruuuz" diyorduk yanlarımızdan geçerken :D tabi rahatlığımız onların Türkçe bilmemesinden kaynaklıydı :D

Alcazar de los reyes Cristianos
İbn Meymun (Maimonides)
Bir sonraki hedefimiz Alcazar de los reyes Cristianos idi ama bir de ne görelim saat 2'de kapanıyormuş biz gittiğimizde saat 3'tü. Biraz üzüldük, biraz söylendik, bu ekonomik krizde daha fazla turizm geliri elde etmek varken neden böyle bir şey yaptıklarına anlam veremedik. Sonra Juderia ismindeki Yahudi mahallesinde dolaştık, İbn Meymun'un heykelini görüp selam verdik. Oradan yürüye yürüye Roma tapınağına gittik ve aynı şekilde geri döndük. Dikkatimizi çeken ikindi vakitleri olmasına rağmen ortalıkta in cin top oynuyordu. Sokakların bu kadar boş ve tenha olması bizi oldukça tedirgin etti. Bu arada Cordoba diğer Endülüs şehirlerine göre biraz pahalı. Tavsiyemiz hediyelik eşyaları bu şehirden almamanız, diğer şehirlerde daha ucuz şeyler bulabileceğinizi söyleyebilirim.

Plaza de la Corredera öğleden sonra çok sakin
         
           Bu kadar yürümenin üstüne gözümüze kestirdiğimiz bir restoranda oturduk ve sebzeli tortilla ile patatas bravas yedik. Bir de gece gözüyle Kurtuba camiini görüp otelimize dinlenmeye gittik.

Kurtuba Camii akşam görüntüsü 
       
    Cordoba bir günde gezilebilecek bir şehir. Ama buna nazaran insanın üzerinde kuvvetli bir etki bırakıyor. Yeniden bu şehre gelmek, ateş alır gibi gezmektense şehri temaşa edip içimize çekerek yaşamak isteriz.Vakti bol olanlara Cordoba yakınlarındaki Medinetü'z-Zehra'ya gitmelerini tavsiye edip yazımızı Muhammet İkbal'in Kurtuba Camii şiiriyle noktalıyoruz:

Allah dostlarının her işinin olgunluğa gidişi aşktandır.
Aşk hayatın ta kendisidir, ölüm ona haramdır.

Gerçi zamanın akışı pek hızlıdır her şeyi silip götürmektedir;
Ama aşkın kendisi diğer selleri durduran bir büyük seldir.

Aşk takviminde geçip giden asırlardan,
Başka zaman mefhumları da vardır adı olmayan!

Aşk Cebrail’in nefesi, aşk Mustafa’nın kalbidir,
Aşk Allah’ın kelâmı, aşk Allah’ın Peygamberidir!..

Topraktan olan insan aşkın cezbesinden canlıdır,
Aşk katıksız bir şarap, aşk cömert bir şarap bardağıdır!

Aşk Kâbe’nin fakihi, aşk orduların önderidir,
Aşk binlerce uğrak yeri olan bir gezgindir.

Hayat sazından gelen nağme aşk mızrabının vuruşundandır,
Hayatın nuru saadeti aşktan, ateşi alemi yine aşktandır.

Ey Kurtuba Camii senin varlığın aşktandır,
Aşk büsbütün devamlılıktır, onda fânilik yoktur.

Renk ya da taş tuğla, saz ya da kelime ve ses olsun hepsi bir,
Sanatın harikalığı ciğer kanından meydana gelmesidir!.

Ciğer kanıyla taş sütunları gönül olur,
Ciğer kanından ses yanış, neşe ve nağme olur.

Ey Kurtuba! fezan gönül açıcı, şiirim göğüs yakıcıdır,
Senden gönüllere huzur, benden de heyecan ve yanış vardır.

Arş-ı Alâ’dan daha kısa değildir, insanoğlunun göğsü imanla dolarsa;
Her ne kadar bu topraktan yaratık gök kubbe ile bağlanmışsa da!..

Melekler daima secdede bulunuyorlarsa ne var sanki?
Onların nasiblerinde secdelerin yanış ve yakılışları yok ki!

Hintli bir kâfirim, aşkıma ve cezbeme bak benim,
Salât ve selâma durmuştur kalbim ve dilim!

Aşk dilimdedir benim, aşk üflediğim ney’imdedir benim,
«Allah hu» nağmesi kanımda, damarımdadır benim.

Ey Kurtuba! Güzelliğin ve azametin kahraman bir insanın âlametidir,
Sen güzel ve azametlisin, seni yapan da güzel ve azametlidir.

Senin mimarin ebedî, sütunların sayısızdır,
Sanki Şam yaylasında hurma ormanı gibidir.

Senin çatı ve kapına Sina çölünün ışığı vurmuştur sanki,
Yüksek ve güzel minaren Cebrail’in tecelli yeridir sanki.

İslâm milleti hiçbir zaman yok olmayacaktır,
Çünkü ezanlarında Musa ile İbrahim’in sırrı tecelli etmektedir.

Onun vatanı sınırsız, bütün dünya onun ufku gediksizdir,
Denizin dalgaları Dicle, Nil ve Dinyeper nehirleridir.

Ne hayret vericiydi o müslümanların devri;
Medeniyetleri inanılması güç bir efsane gibiydi.

Köhne devirlere göç emrini verdiler.
Manevî zevk sahiplerine neşe cezbe vermiştiler.

Ve aşkın savaş meydanlarında onlar müthiş süvarilerdi,
Onların şarapları tertemiz, kılıçları çok keskindi.

Zırhları da «la ilahe illallah» olan erlerdi.
Kılıçların gölgesinde sığınakları yine tevhid idi.

Ey Kurtuba! sırrı seninle aşikâr olmuştu mü’min’in,
Gündüzlerinin vecd, geceleri yanış ve yakılış dolu olduğunu gösterdin!

Yüksek olduğunu makamının, ulvî olduğunu hayalini,
Aşkını, neşesini naz ve niyazını sen gösterdin.

Allah dostlarının eli, Allah’ın elidir;
İş becerir iş yapar işi halleder ve galip gelir.

İlahî sıfatları kuşanan kul, insan görünüşlü melektir,
İki dünyada da kimseye minnet etmez, tok gönüllüdür.

Arzuları azdır onun, gayeleri çok yüksektir,
Bakışları gönül okşayıcı, tavırları büyüleyicidir.

Onun konuşması sıcak kanlı, hakkı arayışta heyecanlıdır,
Sohbet meclisinde de savaş meydanında da mü’min iyi kalbli ve iffetlidir.

Allah ehlinin gerçek imanı, Hakk’ın bu dünyaya aksedişidir,
Yoksa bu dünya bir efsane, vehim ve sahte oluştan ibarettir.

Mü’min kul, aklın uğrak yeri aşkın ta kendisidir,
Kâinat dizisinde meclisin ateşi ve hareketidir.

Ey Kurtuba Camii! Sanat âşıklarının Kâbe’si, İslâm’ın azâmetisin,
Endülüs toprağı harem mertebesine çıkmıştır varlığınla senin!..

Eğer yeryüzünde varsa bir benzerin,
Müslümanın kalbindedir o da bulunamaz başka yerde eşin.

Ah! O hak yolcularına; Asil İslâm izindeydiler,
Onun yüce ahlâkının, doğruluğunun ve imanının örneği idiler.

Şu sade hakikati ortaya koymuştur onların hükümdarlığı;
Krallık değil fakirliktir, gönül ehlinin saltanatı.

Doğuyu ve batıyı onların görüşleri terbiye etmiştir,
Avrupa’nın karanlık çağında onların aklı yol göstermiştir.

Bugün bile İspanyalılar onların kanının geliştirdiğindendir,
Hoş gönüllü tatlı hareketli açık ve temiz kimselerdir.

Bugün bile o memlekette ahu gözlüler pek çoktur,
Ve gözlerin okları bugün bile tam yüreğe dokunur!..

Endülüs’ün havasında hâlâ Yemen’in kokusu var,
Onun şarkılarında hâlâ Hicaz ahengi var!

Ey Kurtuba! Yıldızlara göre senin zeminin gök kubbe gibidir,
Binlerce ah! ki asırlardır senin fezan ezansız beklemektedir.

İslâm’ı tekrar buraya getirecek aşkın tufan gibi ordusu sert canlı,
Hangi duraklarda, hangi konaktadır, nerede kaldı?..

Almanya dinde reform hareketini, inkılâbını gördü,
İnkılâp ki köhne devrin bütün izlerini silip süpürdü...

Hıristiyanların papasının günahsız olduğu iddiası çürütüldü;
Bu çok nazik fikir gemisi aldı yürüdü.

Fransa’nın da gözü o müthiş inkılâbı gördü,
O inkılâp ki Avrupa dünyasını başka bir çehreye döndürdü.

Gelişen İtalyanlar da köhne fikirlere tapmaktan vazgeçti,
Yenilik lezzetinden o da tekrar gençleşti.

Müslüman ruhunda bugün o devrimlerin dalgalanması vardır,
Lisan izah edemez; bu Allah’ın bir sırrıdır.

Denizde tufan kopmak üzere derinliklerden ne çıkacak bakalım,
Gök rengini değiştirecek mi, bekleyip anlayalım!

Dağ yamaçlarında bulut gurubun kurnazlığına boğulmuş,
Güneş sanki Bedahşan yakutundan bir yığın alev koymuş.

Köylü kızın şarkısı sade ve yıkıcıdır,
Gençlik devri gönül gemisi için bir sel gibidir.

Ey Kurtuba’nın önünden akıp giden Kebîr Irmağı, kenarında senin,
(İkbal diye) Biri oturmuş rüyasını görmektedir bir başka devrin.

İstikbal henüz mukadderat perdesi altında gizlidir,
Gözlerimin önünde onun seheri perdesizdir.

Eğer fikirlerimin üzerinden perdeyi kaldırırsam görülecektir,
Avrupa benim kehanetlerime tahammül edemeyecektir.

Kendisinde devrim olmayan hayat ölüm demektir,
Milletlerin hayatı devrim çırpınışlarını gerektirir.

Kendini kontrol edebilen her millet hayatta kalabilir,
Kaza ve kader elinde keskin bir kılıç gibidir.

Ciğer kanı olmadan her iş eksik ve bozuktur,
Ciğer kanı olmadan şairlik de sevdaların en boşudur.


Cebrailin Kanadı - Çev.Yusuf Salih Karaca



                                                     



                                                        M. - H. KARA
                                                         seyahatkurtlari.blogspot.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toulouse gezi notları

         Hem arkadaşlarımı ziyaret etmek hem de gezmek amacıyla gittiğim Fransa'da tam 3 hafta kalmıştım. Açıkçası tamamen arkadaşlarıma bağımlı olduğum için plansız bir şekilde gezdim bu ülkeyi. O yüzden sistemli bir gezi yazısından ziyade bir gözlem yazısı yazıyorum bu sefer.          İlk olarak ülkenin güneyindeki arkadaşımın yaşadığı yer olan Toulouse'a uçtum ve  Garonne Nehri burada yaklaşık 9 günümü geçirdim. Havaalanı şehir merkezine arabayla 20 dk uzaklıkta. Toulouse Fransa'nın 4. kalabalık şehri olmasına rağmen oldukça sakin ve sessiz bir yer gibi geldi bana, orada yaşayan arkadaşım tatil mevsimine denk geldiğimi normalde o kadar da sakin olmadığını söylüyor. İkliminde bir Akdeniz havası hakim, bu da Toulouse'da yaşayan insanların, kuzey illerde yaşayanlara göre daha sıcak ve ılıman olmasını sağlıyor. Çok ülke gezmiş yabancı bir arkadaşımın söylediği bir söz vardı: " Sıcak yer, sıcak insan". Kaldığımız yer genel olarak yabancıların ikamet et

İki güzel Alsas şehri: Colmar ve Mulhouse gezisi

  Sain Etienne Kilisesi reunion meydanı           Alsas- Loren bölgesinin 2. Büyük şehri olan Mulhouse’dayız.   Buraya Paris’ten yola çıkıp Besançon ve Dijon şehirlerini gördükten sonra uğruyorum ve yaklaşık 1 haftamı bu şehirde geçiriyorum. Bu şehre Türkiye’den direkt gelmek isteyenler İsviçre’nin Basel şehrine uçan uçaklara binmeli, Basel’den Mulhouse’arım saatlik bir tren yolculuğuyla ulaşabilirler. Hem büyük hem gelişmiş hem güzel ve bi açıdan sakin bir şehirdi. İlk gün yerleşip dinlendikten sonra gezimize Saint Etienne Protestan kilisesi nden başlıyoruz. Zaten bu kilise büyük bir meydanın ortasında bulunuyor( Reunion ). Karşısında rengarenk Mulhouse evleri ve kafeler, solunda City Hall meydanın ortasında atlı karınca bulunuyor. Kilisenin içerisinde farklı dinleri tanıtan resimler görüyoruz. Alsas-Loren tarih derslerinden hatırlayacağımız üzere Fransa ve Almanya arasında sürekli el değiştirmiş bir bölge, en son Fransa’nın elinde kalmış, bu yüzden biraz Fransız biraz Alman özellik

Tarihe Açılan Kapı Toledo

       Madrid'e gidip de eski başkenti görmeyen bir kişi, çok şey kaybetmiştir kanaatimce. Zamana karşı inatla direnen bir ortaçağ şehri Toledo ya da Arapların deyişiyle Tuleytula. UNESCO tarafından açık hava müzesi ilan edilmiş ve Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış. Zamanda yolculuk yapıyormuşsunuz hissi veren sokaklarında dolaşırken hangi yüzyılda yaşadığınızı karıştırabilirsiniz. Öyle ki attığınız her adımda, başınızı çevirdiğiniz her yerde asırlar öncesinden bir şeyler var. Madrid'e 70 km uzaklıktaki şehre gün içerisinde çok sayıda tren seferi var.        Biz de planlarımızı aylar öncesinden yaptık ve seyahat günü geldiğinde 09:20'deki trenimiz için hostelimizden Atocha Tren Garı'na yürüdük. Kahvaltımızın ardından trene binmek için biraz koşuşturmaca yaşasak da son anda yetiştik neyseki.  30 dakikalık yolculuğun ardından Toledo'ya ulaştık. Tarihi tren garı bizi oldukça etkiledi.  Tren Garı Tren garının içi